Brunelleschi’nin Kubbesi

Floransa‘daki o büyük katedralin, Santa Maria del Fiore‘nin mucizevi kubbesini anlatmaya çalışacağım. Hani meşhur Brunelleschi’nin kubbesini…

Bilinenin aksine kubbenin tasarımcısı Brunelleschi değil, katedralin de tasarımcısı olan Arnolfo di Cambio. Brunelleschi’nin meziyeti ise, inşası neredeyse imkansız olan bu kubbeyi inşa etmeyi başarmak. Baştan başlayalım…

Katedralin inşasına 1296 yılında başlanmıştı ve 1400lü yıllara ulaşıldığında artık kubbenin inşasına sıra geliyordu. Floransa’da yapılan hemen her yapı, hatta her yapı diyebiliriz, yarışma ile seçilip yapılmaktaydı. Bu nedenle 19 Ağustos 1418 günü bir yarışma duyurusu yapıldı ve kubbenin inşası için gerekli teçhizat, iskele ya da sair gereksinimler için tasarım yapılması veya kubbenin mükemmelleştirilmesine ilişkin tasarım istendi. Yapılması amaçlanan kubbe, bundan 900 yıl önce İstanbul’da İmparator Justinianus tarafından inşa edilen Ayasofya‘yı 3,6 metrelik bir farkla geçecekti. Dünyanın en geniş eğrisel örtüsü olmakla kalmayacak, en yükseği de olacaktı. Kubbe yapımı için 2 tasarım geliştirildi. Biri klasik Gotik üsluba göre yapılacak, uçan payandalarla desteklenecek bir kubbe önerisiydi. Neri di Fiorovanti isminde bir duvarcı ustası ise böyle bir tasarımı kesinlikle reddetmekteydi. Sebebi ise uçan payandaları hantal bulmasının yanı sıra düşmanları olan Almanya ve Fransa‘nın da bu üslubu kullanıyor olmasıydı. Kendi önerisine göre ise; bir dizi taş ve ahşap hatıl, kubbenin çevresi boyunca dolanıp muhtemel yırtılma noktalarını kavrayacak ve dıştan destekleyecekti. Böylece gerilme kubbenin kendi içinde emilecek, payandalar gibi toprağa aktarılmasına gerek olmayacaktı. Bunun yanısıra, Avrupa’da nadir görülenin aksine, kubbe 2 kabuklu yapılacaktı. Dış kabuk yükselerek katedrale daha çarpıcı bir görüntü kazandırırken, iç kabuk ise iç mekan oranlarına daha uyumlu olacaktı. Yarım küre şeklinde de değil, sivri uçlu olacaktı, yani 4 adet beşik tonozun iç içe geçmesiyle oluşan sekizgen planlı bir manastır tonozu olacaktı. Sivri kubbe, aynı çapta bir kasnak üzerine inşa edilen dairesel bir kubbeden üçte bir oranında daha yüksekte durabilirdi, doğal olarak çekme gerilmesi de düşecekti. Kesişen kemerlerde kavisin yarıçapı, oluşan aralığın 5’te 4’ü kadar olacaktı.

bk1

Önerinin bir maketi yapıldı ve herkes tarafından (asıl sorumlu Opera yetkilileri) kabul edildi, İncil ile bu makete sadık kalınacağına yemin edildi. Bu maketi hayata geçirmek için onlarca maket sunuldu ancak hepsi yetersiz kalıyordu.  Çözümü getiren kişi ise duvarcı ustası değil kuyumcu ve saat yapımcısı olan Filippo Brunelleschi‘ydi.

Bu denli büyük bir yapı için ahşap kemer kullanımı şarttı. Ancak bu büyüklükte bir kemer kalıbı yapmak oldukça zordu. Brunelleschi kubbeyi kemer kalıpsız yapma önerisi getirdi. En küçük tonozun yapımı için bile fazlasıyla önemli olan bu ahşap kemer kalıbını böylesine büyük bir yapıda kullanmamak haklı olarak herkes tarafından gülünç bulunmuştu. Filippo fikirlerinin çalınacağı korkusuyla tasarımını tam manasıyla anlatmadığı için de konseyi kendisine güvendirmekte hayli güçlük çekiyordu.

Nihayet Brunelleschi’nin tasarımı tüm soru işaretlerine rağmen kabul edildi. Ancak anlaşma imzalanırken bazı detaylar da aydınlatıldı. Örneğin, iç kubbe genişliği temelde 2,1 m iken tepede 1,5 m’nin altına düşecekti. İç kubbeyi koruyan ve binayı dışarıdan daha heybetli gösterecek olan dış kubbe ise kaidede 61 cm’den biraz fazlayken, tepede 30,5 cm’in biraz üstünde olacaktı.

bk2

Sekizgen kubbenin her köşesinde bulunan düşey kaburgalar göğe doğru yükselirken bükülecekti.

bk3

Kabuklar ilk 46 m taştan, daha sonra hafifletmek amacıyla tuğla ya da tüften yapılacaktı. Kubbeyi çevreleyecek, duvarların içine gömülecek ve dışarıdan görünmeyecek birbirlerine demir çemberlerle tutturulmuş kumtaşı hatıllar öngörülmüştü.

İlk olarak kubbenin inşa edileceği yüksekliğe o ağır taşların nasıl çıkarılacağı sorunuyla karşılaşıldı. Filippo, insan gücü değil, öküz gücü kullanarak bir makine tasarladı. Mühendislik anlamında çağının çok ilerisinde bir tasarımdı. 4,5 m yüksekliğinde bir ahşap iskeletten oluşmaktaydı. İskelete bağlı yatay ve düşey döner şaftlar bulunmaktaydı ve çeşitli boylardaki dişli çarkların hareketiyle birbirinin çevresinde dönüyorlardı. Mildeki çarklardan biri yükleri yukarıya diğeri aşağıya doğru hareket ettirmekteydi. Bu şanzıman değişimi, spiral ip sarılmış kocaman bir burguyla sağlanmaktaydı. Çevrildiği yöne göre mili hareket ettiriyor, böylece halat kasnağını hangi çarkın dişlerinin döndüreceği belirleniyordu. Bu sistem sayesinde öküzü çözüp ters bağlamak gibi zahmetli bir işle hiç uğraşılmamış oluyor, oldukça zaman kazanılıyordu. Yani mekanizmanın bir geri vites sistemi vardı. Bunun yanı sıra farklı ağırlıktaki yüklerin taşınması için farklı büyüklükteki çarklar kullanılıyor, öküzün döneceği tur sayısı değiştiriliyordu. Yani, şu anda bisikletlerde kullanılan vites sisteminin aynısı kullanılıyordu. İcat ettiği tek makine bu değildi tabi. Yukarı çıkarılan yüklerin bir de yatay olarak istenilen yere taşınması sorunu vardı ki castello adı verilen bir makineyle bu sorunu da çözmüş oldu. Bununla beraber kubbenin yapımı da başladı.

bk4

İlk kumtaşı hatıl için taşlar iç içe iki çember halinde, kubbenin sekizgen çevresi dışına yatay olarak yerleştirildi. Bu uzun kirişler, 91,5 cm arayla enlemesine dizilmiş daha kısa kirişlerin üzerine oturuyor ve onlara kilitleniyordu. Çevreye dizilecek uzun kirişlerin her biri 2,2 m boyunda ve 43,1 cm eninde olmalıydı. Her taşın altına açılacak oyuklar enine kirişlerle kenetlenecekti. Bu hatılla beraber toplamda 4 sıra oluşturulacaktı ve kubbeyi her 10,6 m’de bir çevreleyecekti. Bunun dışında bir de ahşap çember vardı ve ilk taş hatılın 7,6m yukarısında bulunmaktaydı. İlk başta bu ahşap çemberlerden de 4 adet planlanmıştı ancak yalnızca ilki yerleştirilmişti.

bk5

İnşaat esnasında dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta ise, sekiz duvarda ilerleyen çalışmaların tepede nasıl birleşeceği idi. İlk olarak sekiz köşeye düşey kaburgalar yerleştirildi ve kubbe duvarlarını yönlendirmesi sağlandı. Kubbe tuğlaları yatay sıra ile dizilmiyor, yatayla açıları sürekli olarak artıyordu. En üst noktada eğim 60 dereceye kadar ulaşıyordu. Dolayısıyla bu kademeli eğimi kontrol edecek bir araç lazımdı. Filippo bunun için, kubbenin merkezini belirledi ve merkezden çevreye bir kordon gerdi, bunu hareket ettirerek bir daire oluşturdu ve tuğla ve harçların hangi sıraya göre ve hangi kavisle sıralanacağı saptandı. Kubbe yükseldikçe kordon kısaltıldı. Böylece zeminde 21,3 m olan yarıçap tepede 3 m‘ye düşecekti. Bu yöntem kollu pergelin öncüsü olacaktır.

Bir diğer problem, 30 derecelik kritik açıyı geçtikten sonra harç kuruyana kadar tuğlaların yerinde tutulmasıydı. Filippo buna da çözüm buldu ve balıksırtı örgü denilecek düzende kubbeyi ördürdü. Bu şu demek; tuğla sıralar, düzenli aralıklarla, dikine konmuş yani yataya dik açı oluşturan daha iri tuğlalar ile kesintiye uğruyor. Dikey tuğlaların her biri 4 ya da 5 yatay halkadan geçmekte, diyagonal şeritler halinde kubbenin tepesine yükselmekteydi. Bu tuğlalar 91,5 cm’lik mesafede bir yerleştirilip kıskaç görevi görecekti.

bk8bk9

Kubbenin yapımının bitmesinin ardından fener yapımına başlandı. Tabi yine Opera bir yarışma açtı. Artık Filippo’ya fazlasıyla güvenen Opera yetkilileri onun fener tasarımını kabul ettiler. Ancak her türlü eleştiriye açık olmasını, eleştirilere yönelik değişiklikler yapması gerektiğini de şart koştular.

Sekizgen biçimli fenerin ayrıntıları şu şekilde: kumtaşı hatılın desteklediği bir mermer platformun üzerine oturmaktadır. Sekiz payandası, kaburgalarla hizalı yükselmekte, Korint başlıklı 9,1 m yükseklikteki pilastrları taşımaktadır. Pilastrlar arasında yine 9,1 m yüksekliğinde 8 pencere vardır. İç kısımdaki küçük kubbenin üzerinde 7 m boyunda bir külah yükselmektedir. Külahın tepesinde bir tunç bilya ve bir haç bulunur. Feneri hafifletmek için payandaların içi boş bırakılmıştır. O boşluklardan birinden bir dizi dayanma merdivenine ulaşılmakta, o merdiven de külaha ve tunç bilyaya çıkmaktadır. Bu dev bilyanın küçük bir kanatlı penceresi vardır. Kentin 106,5 m yukarısında, Floransa’nın en geniş panaromasını sunmaktadır. Bugün turistlerin tepeye ulaşması için 463 basamak çıkması gerekmektedir.

bk10

Kubbenin dış kabuğunu delen bir dizi küçük pencere bulunmaktadır. Toplamda 72 tane olan bu pencereler kubbenin rüzgara karşı dayanıklı hale gelmesi için yapılmıştır.

Kubbenin içi daha sonra dünyanın en büyük fresklerinden biriyle süslenmiştir ve bu fresk Vasari‘nin Son Hüküm isimli eseridir.

Florence Cathedral

Brunelleschi’nin çalışmaları mimarlara yeni bir sosyal saygınlık kazandırmıştır. Mimarlık mesleği mekanik sanat olmaktan çıkmış, serbest sanatlar arasına girmiş, alelade ve aşağı görülen bir iş olmaktan çıkıp kültürel üretimin merkezinde yer alan soylu bir iş haline gelmiştir.

Yazdığım bilgilerin tamamına yakınını YEM Yayın‘ın 2010 yılında basılan Brunelleschi’nin Kubbesi isimli kitabından aldım. (yazar: Ross King, çeviren: Belkıs Dişbudak). Kubbeye ait teknik detayların birçoğunu aktardım.Ancak kitabı okumanızı tavsiye edebilirim. Kubbe’nin yapım sürecinde yaşanan olaylar, savaşlar, imkansızlıklar ya da imkanlar, çekişmeler, rekabetler, kısacası aklınıza gelebilecek her türlü detay kitabın içerisinde mevcut. Ben daha teknik bir kitap okuyacağımı zannederek elime almıştım ancak pek sandığım gibi olmadı 🙂

Görselleri de National Geographic‘in hazırladığı How an Amateur Built the World’s Biggest Dome isimli videosundan aldım. Videoyu da izlemeniz için şuraya bırakıyorum.

2 comments

Yorum bırakın